KEŞİF

BEKLE BİZİ MOZART !

Yazar  | 

Fotoğrafçı Özcan Yurdalan, “Paketlenip götürülene turist, kaybolana seyyah denir” diyor

“Bir Seyyahın Kaybolma Kılavuzu” kitabında… Bir kenti keşfetmenin belki de en güzel yoludur kaybolmak. Tur şirketlerin sunduğu prototip paketleri bir kenara bırakın ve gelin, Avusturya’nın başkenti Viyana’nın klasik müzik yükselen sokaklarında kaybolalım

Dört günlük bir zaman dilimi ayırdıysanız baştan söyleyeyim, Viyana’nın pek çok güzelliğini kaçırmanız olası… Ancak tadımlık da olsa bu kent mutlaka yakından tanınmayı hak ediyor. İlk etapta sessiz harflerin bolluğundaki dili, ulaşımda başınızı döndürse de kısa sürede alışıyorsunuz. Günlük, haftalık ya da aylık alacağınız biletlerle tüm şehri dolaşabilirsiniz. Yine de yürümek en iyi keşif aracı…

Kent merkezi Stephansplatz’ta konumlanan Aziz Stephen Katedrali, kentin en önemli simgelerinden. Gündüz başka, gece başka hayranlık uyandıran katedral, Roma ve Gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri. Katedrale giriş ücretsiz. Gün ışığında gökkuşağı filtresine dönüşen vitrayları ise kesinlikle görülmeye değer! Önceleri sebze meyve pazarı olan Graben Caddesi, şimdilerde alışveriş mekanları ve kafelerin sıralandığı bir yer. Caddenin her iki yanını saran kremalı pasta efektli binalar, sizi o döneme götürmeye yetiyor. Caddenin ortasında yer alan beyaz Veba Anıtı, geçmişte vebadan ölenlerin bu bölgeye gömülmesi dolayısıyla burada konumlanıyor. Bu caddenin yakınlarında yer alan meşhur Demel Pastanesi’ne oturup, “Melange” söyleyin. Sütlü, bol köpüklü ve kremalı olan Melange, Viyana’nın yerel kahvesi. Yüzyıllardır kraliyet ailesine pasta yapan Demel’in iki klasiği, elmalı pay Apfelstrudel ile yoğun çikolata kaplı Sachertorte’yi mutlaka deneyin. Pastanenin atmosferinde, zamanda yolculuk yapmanız garanti dahilinde… Ancak kentin en iyi elmalı payının Aida Cafe ve onun hemen komşusu olan otelin kafesinde yiyeceğinizi söylemek zorundayım.

Saraylardan saray, kafelerden kafe beğen

Belvedere, Holfburg ve Shönbrunn sarayları Viyana’nın kilit taşlarından… Bu yapıların bahçelerinde gezinirken kendinizi hanedan mensubu hissetmeniz olası. Barok stildeli Belvedere Sarayı, iki parçadan oluşan muazzam bir yapı. Görkemiyle olduğu kadar bünyesindeki koleksiyonlarıyla da kendine hayran bırakan Belvedere’nin bahçesi, uzun yürüyüşler ve dinlenme için ideal. Habsburg hanedanlığı da dahil olmak üzere imparatorluğun pek çok hanedanına ev sahipliği yapan Hofburg Sarayı, kışlık malikane olarak kullanılırmış. Fransız kraliçelerinden Marie Antoinette’iğn doğduğu yer olan bu saray, bünyesinde pek çok tarihi eser barındırıyor. Üç bölüme ayrılan sarayın en dikkat çeken bölümü, çalkantılı hayatıyla tarihte yer bulan İmparatoriçe Sisi’nin müzesi… Yazlık saray olarak da adı geçen Schönbrunn Sarayı, ülkenin en önemli kültürel anıtlarına ev sahipliği yapıyor. Avrupa’nın en güzel saraylarından biri olan Schönbrunn, küçük yaştaki Mozart’ın dehasının ilk yankılandığı yer olması bakımından da önem taşıyor.

Zamanda yolculuk demiştim. Sigmund Freud, Adolf Hitler’in müdavimi olduğu, Vladimir Lenin’in devrim öncesinde fikirlerini oluşturduğu Café Central’da bir kahve içmeye ne dersiniz? Kafenin girişinde sizi Freud’un heykeli karşılıyor. 1876 yılında açılan Café Central, tavan işlemelerinin yanı sıra hiç susmayan klasik müzik dinletisiyle de kentin en önemli buluşma yerlerinden biri. Viyana’da Türk kahvesi içmek isteyenler için de burası iyi bir seçim.

1939 yılından bu yana açık olan Café Leopold Hawelka, Nazım Hikmet’in Viyana günlerinde en sık uğrayıp, şiirler yazdığı, dekorasyonuyla ev hissiyatı yaratan sıcak bir kaçış noktası. Katedrale yaklaşık 500 metre uzaklıkta olan bu kafenin, kendi üretimi şahane kahvelerinden alabilirsiniz. Kentin bir diğer meşhuru, 1873 yılında açılan Café Landtmann. Freud’un sabah kahvesini içtiği mekan olduğu söylenen bu kafe, turistler dışında yerel halkın da uğrak yeri. Pastalarını denemenizi özellikle rica ederim.

Gezdik, yedik. Peki ya konser? Katedralin çevresinde, zaman kavramınızı yitirmenize sebep olan, tarih kitaplarından fırlamış kostümleriyle bileti satıcılarını göreceksiniz. Tamamen güvenilir olduklarına inandığınız anda bilet almaktan çekinmeyin. Pek çok gösteri turistlere yönelik olduğu için klasik müzik dinletisinin dışında opera ve bale de içeriyor. Bunun dışında gösteri mekanlarından bilet almanız da mümkün. Öyle ya da böyle buralara kadar gelmişken en azından bir gösteri izlemeniz bir Viyana klasiği sayılıyor.

Müzeler, parklar ve şnitzel

Eski ve yeni sanat müzelerin oluşturduğu binalar topluluğu Museumsquartier, kısaca “sanata doyacağınız yer” olarak tanımlanabilir. Müzeler bünyesindeki göz alıcı koleksiyonların yanı sıra dinlenme alanlarıyla da tüm bir günü burada geçirmek bahanesine sebep oluyor. Museumsquartier’ın hemen karşısında konumlanan Kunsthistorisches Museum (Sanat Tarihi Müzesi) ve Naturhistorisches Museum (Doğa Tarihi Müzesi) ise meraklılarının akıllarını başlarından alıyor. Benim gibi şanslıysanız bu alanın bahçesindeki bir konsere denk gelebilir ve beş duyunuza hitap eden bu atmosferde Viyana’da olmanın keyfini çıkarabilirsiniz. Çimenlerde sereserpe uzanmanın keyfine doyamayanlar içinse kent birbirinden şahane parklarıyla kucak açıyor. Bisiklete binenler, yürüyüş yapanlar ve güneşlenenlerin sığınağı parklarda vakit geçirmek, yoğun Viyana programınıza ara vermek için en rahatlatıcı sebep.

Kent hakkında kısa bir araştırma yaptıysanız Figlmüller ismine kesin rastlamışsınızdır. Viyana’nın en iyi şnitzelcisi olan bu tarihi mekanın iki şubesi var. Adres ararken önündeki uzun kuyruklardan bulmanız muhtemel olan Figlmüller’in ününün tesadüf olmadığını yemek sonrası anlayacaksınız. Önceden rezervasyon yaptırırsanız beklemek zorunda kalmayacağınız bu mekanın muhteşem patates salatası ise en sevdiğiniz lezzet olmaya aday! Bir diğer adres Ofenloch ise akıllara zarar yerel tatları, mütevazı duruşu ve dokusuyla mutlaka denemeniz gereken bir mekan.

Konaklamak için her bütçeye uygun seçenekler sunan Viyana’da otel tercihinizi ödüllü Hotel Daniel’dan yana kullanırsanız, bahçedeki karavan opsiyonunu gözden geçirmenizi tavsiye ederiz. “Be optimistic” sloganıyla tatilinizi keyifli hale getirmek için elinden geleni yapan otelin tasarımı ve nereden çıkacağı belli olmayan küçük sürprizleri, gezginleri baştan çıkarmaya yetiyor. Tadımlık Viyana turumuzun sonuna gelirken, kentin diğer önemli adreslerine hala uğramadığımızı söylemek isterim. Bu da bir başka Viyana gezisinin bahanesi olsun.

KUTU

Naschmarkt: Sebze meyve satıcıları, şarküteriler, balıkçılar, kafeler ve lokantaların bulunduğu tarihi pazar yeri Naschmarkt’ta Türkçe konuşabilirsiniz. Esnafın büyük bir bölümünün Türklerin oluşturduğu bu pazar yerinin en iyi lezzet noktası NENI. Vejetaryenler için de seçenekler sunan NENI’de krallara layık bir ziyafet çekin. Aynı bölgede sadece cumartesi günleri bit pazarı kurulduğunu da bir yere mutlaka not edin. Özellikle klasik hediyeden hoşlanmayanlar alışveriş için burayı tercih ediyor.

KUTU

Prater: Viyana’da çocuk olmaya ne dersiniz? Bünyesinde 1897 yılında inşa edilmiş dev dönme dolabıyla kenti kuş bakışı en iyi izleme noktası sayılan Prater, oradan oraya koşturabileceğiniz büyük bir lunapark. Ve mutlaka ışık oyunlarını izleyebilmeniz için hava karardıktan sonra gitmeniz gereken…

KUTU

Mozarthaus Vienna: Wolfgang Amadeus Mozart’ın bir dönem yaşadığı bu ev, bugünlerde müze olarak ziyaretçisine açık. Girişte aldığınız kulaklıkların sizi yönlendirmesine izin verin ve büyük ustanın hayat hikayesini yerinde dinleyin. Mozart sizi çağırıyorsa, bu çağrıya kayıtsız kalmanız imkansızdır.

Bir önceki yazımız olan HEM ORMAN HEM MÜZE: ATATÜRK ARBORETUMU başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.