KEŞİF
Karaköy’den İstanbul’a bakmak
İstanbul’da yıldızı sönmeyecek birkaç semt varsa onlardan biri kesinlikle Karaköy. Son 1o yıldır bu semtin artan bir ivmeyle popülerleştiğine tanık oluyoruz. Bu zaman dilimi içinde Beyoğlu bile sessizliğe büründü, Cihangir içine kapandı, Galata direniyor ama Karaköy’ün ziyaretçi trafiğinde bir eksilme yaşanmıyor. Neden yaşansın ki zaten, İstanbul’u güzel kılan ne varsa bu küçücük semtte bir arada. Hayatımızın merkezi Karaköy olsa, buradan dışarı adımımızı atmasak bile kendimizi Avrupa’nın herhangi bir şehrinde, “hayat güzeldir” mottosuyla yaşıyor hissederiz. Hazırsanız, çıkarın rahat ayakkabılarınızı Göktürk’den dışarı atın adımlarınızı başlıyoruz…
Yazı:Güler Emektar
En güzel İstanbul manzarası…
Bir kere İstanbul’un en güzel rıhtımı kesinlikle burası. Yanı başında Galata Köprüsü, tam karşıda Yeni Cami, sonra sırasıyla Ayasofya, Sultanahmet, Topkapı Sarayı… Başınızı biraz kaldırsanız Beyazıt Yangın Kulesi ve Süleymaniye Camisi’nin de size baktığını görürsünüz. Galata Kulesi derseniz, hemen arkanızda size el sallıyor olacak. Masmavi deniz, bir yakadan ötekine gidip gelen vapurlar ve her halleriyle İstanbullular…
Altıyla, üstüyle Galata Köprüsü
Karaköy’den Eminönü’ne uzanan Galata Köprüsü, benim için şehrin en güzel şiirler köprüsü… Altı başka, üstü bambaşka bir dünyaya açılan Galata Köprüsü’nün şiirlere konu olmuş eski halini görsek kim bilir nasıl hissederdik. Hangi şiirler mi? Hani mesela Orhan Veli’nin şu dizeleri: “Dikilir köprü üzerinde, / Keyişe seyrederim hepinizi. / Kiminiz kürek çeker, sıya sıya; / Kiminiz midye çıkarır dubalardan…” Döneminde yazarı, çizeri, gazetecisi, kabadayısı, balıkçısı, esnafı, üniversite öğrencisi, emeklisiyle bir ulaşım yapısından çok ‹stanbulluların sosyalleştiği bir buluşma merkezi olan Galata Köprüsü… Sonra talihsiz bir yangınla o köprü maziye karıştı, 90’lı yılların başında yeni Galata Köprüsü yapıldı. fiimdi o yeni köprünün üstünde olta balıkçıları sabırla oltanın ucuna takılıp gelecek kısmetlerini beklerken, köprünün altındaki mekanlarda ‹stanbullular bir nargilenin marpucundan hayallerini içlerine çekmeye devam ediyorlar.
Balık çarşısına da bir uğramalı
Galata Köprüsü’nden Bankalar Caddesi’ne geçmeden önce Karaköy Balık Çarşısı’na uzanmaya ne dersiniz? Marmara Denizi’nin bereketini sunan tezgâhlar, bir kuyumcu vitrini gibi göz alıcı. Buraya kadar gelmişken balıkçılarla sohbet edip mevsim balıklarına dair tüyo almayı ihmal etmeyin. Ben sizin için sordum: Aralık ve Ocak aylarının en lezzetli balığı hamsi! Tavası ayrı, ızgarası ayrı, buğulaması apayrı güzel. fiu sıralar doya doya yemeli.
Bankalar Caddesi’nin birkaç güzeli
Balık çarşısından Bankalar Caddesi zaten birkaç adım. Yukarı doğru biraz ilerleyip sola kıvrıldık mı meşhur caddedeyiz. ‹stanbul’da gösterişli, muazzam, harika, şaheser gibi sıfatlarla tanımlayabileceğimiz güzellikteki binaların çoğu ne tesadüftür ki bu caddede sıralanmış. Aslına bakarsanız o kadar da tesadüf değil. Bankalar, namı diğer Voyvoda Caddesi; vaktiyle Osmanlı Bankası binasının yanı sıra Alman, Yunan, Rus ve ‹talyan bankalarının temsilciliklerine ev sahipliği yapıyormuş. Haliyle ortaya nefes kesen yapıların çıkması kaçınılmaz olmuş. Neyse ki hepsi hâlâ sapasağlam ayakta. Bunlara bir de şehrin en iyi kütüphanelerinden birini, Robinson Crusoe’nun güzel kitabevini, Neolokal tarafından işletilen kafe ve restoranı da ekleyin. Eh, bundan iyisi?
Bol bol fotoğraf çekelim…
Bankalar Caddesi’ne gelmişken Kamondo Merdivenleri’ni ziyaret etmek, hatta mümkünse burada birkaç havalı fotoğraf çekmek de farz. ‹stanbul’a çok emeği geçmiş Banker Kamondo Ailesi’nin bu şehre en güzel hediyelerinden biri olan merdivenler, sosyal medya kullanıcılarının da en sevdiği duraklar arasında. Bizden söylemesi!
Karaköy’de yürümenin en güzel yanlarından biri, göreceğiniz güzel binaların her adımda çoğalması. Alın size bir mimari şaheser daha, Karaköy Palas. Binalardan sıyrıldığınızda kiliseler, sinagoglar, okullar girecek görüş alanınıza. Etrafınıza bakmaktan, gördüğünüz her güzelliği kayıt altına almaya çalışmaktan yorgun düşebilirsiniz.
fiehrin en havalı pasajı:
Fransız Geçidi
Tek başına bir pasaj, bir semte can verdi dersek abartmış olmayız. Yeni yüzüne aldanmayın, Fransız Geçidi’nin geçmişi ta 1800’lü yıllarla tarihleniyor. Bir uçtan bir uca toplasanız 50 adımda gezinizi tamamlayabileceğiniz bu pasajdaki tüm mekanlar özenle seçilmiş gibi. Bej Cafe’yi ünlü müdavimleri ve onlar kadar ünlü partileriyle muhakkak duymuşsunuzdur. Hiçbir şeye ihtiyacım yok derken, her şeyi almak isteyeceğiniz tasarım ofisi Kağıthane de yine burada. Ola ki herhangi bir mekâna uğramadan pasajdan çıkmayı başarırsanız Mumhane’de Ops Cafe’ye yakalanacağınız kesin. Doğrusu iyi de edersiniz!
Gitmelere doyamadığımız mekanlar…
Semtim arka sokakları bir gastronomi yolculuğu sunuyor biz ziyaretçilerine. Hepsini keşfetmek sizin işiniz olsun, ben aralarından mutlaka diyebileceğim birkaçını buraya alayım. Yıllar önce açılan Karabatak’la Karaköy’ün cehresinin bu kadar hızlı değişeceğini hiçbirimiz tahmin etmiyorduk elbette. Karabatak açıldı ve kelimenin tam anlamıyla olan oldu. Burası kısa zaman sonra hem semtin hem de ‹stanbul’un biricik kahve durağına dönüştü. Dandin Bakery’nin yeri ise benim için Karabatak’tan da ayrı. Bütün bu havalı, gösterişli, popüler yerlerin arasında o tüm naişiğiyle ben de buradayım diyor. Kurabiyeler, çörekler, kekler ve tatlılar enfes. Ama burada pizza, ev yapımı makarna, her gün taze pişen mevsimlik yemekler ve hafif salatalar da tadabilirsiniz. Böyle bir listeye Karaköy Lokantası’nı almazsak bir daha bu semte giremeyiz. Kendisi bir klasik, lezzetleri dillere destan. Karaköy’ün ‹stanbulluların radarına girmesinde büyük rol oynamış lokanta, gündüzleri esnaf lokantası geceleri meyhane & Türk lokantası.
Peki, ya alışveriş?
fiehrin en ama en butik mağazaları, tasarım ofisleri burada. Semtin pop-up pazarı Souq Karaköy’ün sosyal medya hesaplarını takibe alın ve belirli periyotlarla düzenlenen pazar etkinliklerinden birine mutlaka katılın.
Hem ekonomik hem de işlevsel tasarım anlayışıyla ekmek tahtasından kanepeye her türlü eşyayı bulabileceğiniz 333 KM, Deniz Duru’nun muhteşem tasarım eşyaları ekibiyle birlikte hayata geçirdiği bir atölye aynı zamanda.
Aslı Atamer’in dünya gezintilerinden aldığı eşyalarla oluşan Karaköy Junk’da eski deri bavullar, mobilyalar ve retro saatler gibi birçok alternatif dışında tasarım kitapları da bulabilirsiniz.
Son olarak ben bu listeye iki adres daha eklemek isterim. ‹lki tarihi Ece Ajandası… Dile kolay tam 124 yıldır hayatımıza eşlik ediyor bu güzel ajanda. Girin kapısından içeri, yeni yıl vesilesiyle kendinize ve sevdiklerinize bir Ece Ajandası hediye edin lütfen. ‹kincisi ise yine tarihi Mabel Çikolatacısı. Adı ‹stanbul’la özdeşleşmiş bu özel marka, yılların eskitemediği lezzetleriyle Karaköy’de misafirlerini bekliyor.
Modern Afrika’ya selam…
Bildiğiniz üzere Karaköy pek çok şeyle birlikte sanatın da merkezi. ‹rili ufaklı pek çok galeri Karaköy’ün ruhuna yakışacak sergilerle sanatseverlerin yüzünü güldürüyor. Bansky sergisiyle adını duyuran Global Karaköy, önemli sanat duraklarından biri. Kemankeş’ten ilerlerken birden kendinizi galerinin içinde bulmanız da ayrı bir hoşluk. Sokakla bu kadar iç içe olan mekanları seviyoruz. Yakın günlerde Karaköy’ü ziyaret edecek olursanız Global Karaköy’e mutlaka uğrayın. No Lab sanat oluşumunun hayata geçirdiği, Afrika sanatını tüm renkleri, canlılığı ve matraklığıyla sunan Modern Afrika Sanatı sergisi, 20 Aralık’a kadar ziyaret edilebilir.
Kılıç Ali Paşa Külliyesi ile veda
Yürüye yürüye Tophane’ye geldik sayılır. Tophane’ye gelmişken, Kılıç Ali Paşa Külliyesi ve Tarihi Tophane Çeşmesi’ne zaten isteseniz de kayıtsız kalamazsınız. Mimar Sinan’ın bu huzur mabedinden girin içeri, avlusunda biraz soluklanın, güzelim ‹znik çinilerini izleyin… Hemen arkada, Kılıç Ali Paşa Hamamı, yanında bir küçük kafe ve hediyelik eşya dükkânı var. ‹şte size turist gibi hissetmeniz için harika bir fırsat daha! Benden hatırlatması…
Bir önceki yazımız olan HEM ORMAN HEM MÜZE: ATATÜRK ARBORETUMU başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.