RÖPORTAJ

KÜRŞAT BAŞAR:“SÜREKLİ GÖRMEK İSTEDİĞİNİZ, SÜREKLİ İÇİNİZDE HİSSETTİĞİNİZ BİRİYLE YAŞANIR AŞK.”

Yazar  | 

kürşat başar intown“HAYALLER OTURABİLECEĞİMİZ EN BÜYÜK EVDİR. O EVDE KİMSE SİZE SINIR KOYAMAZ, DUVARLARI DA SİZ YERLEŞTİRİRSİNİZ, ÇİTLERİ DE… BU HAYALLERİ BEYAZ BİR SAYFAYA YANSITTIĞINIZDA DA İŞTE ROMAN OLUYOR.” DİYOR KÜRŞAT BAŞAR. KİTAPLAR, KÖŞE YAZILARI, TELEVİZYON PROGRAMLARI, CAZ ALBÜMÜ… YAPTIĞI HER İŞTE ADINDAN SÖZ ETTİRMEYİ BAŞARAN BİR İSİM. HEPSİ BİR YANA ONUN ADI ANILDIĞINDA “KADIN RUHUNDAN ANLAYAN BİR ERKEK” BENZETMESİ YAPMASAK DA OLMUYOR. SON KİTABI “ASLINDA HAYAL”İN RAFLARDA YERİNİ ALMASININ ARDINDAN BAŞAR İLE HER TELDEN KEYİFLİ BİR SÖYLEŞİ GERÇEKLEŞTİRDİK.

Röp: Renin Esmer

 

Öncelikle yazar kimliğiniz ile ilgili sorularımla başlamak istiyorum. Yazmaya neden başladınız? Hangi olay ve hangi duyguyla?

Açıkçası hangi olay ve duyguyla yazmaya başladığımın net bir cevabı yok. Aslında “Hayal”i yazmaya başlarken ben de bu soruyu kendime sordum ve düşündüm: “Aslında neden yazdım?” insanların büyük ihtimalle içinde bulundukları dünyayla barışık olmama durumundan kaynaklanıyor sanat. İçinde bulunduğun dönem, politik sorunlar, savaş , can kayıpları ve bu gibi olayların hepsi sanatla dışa vurulabilir. Beni de sanata sanıyorum ki yaşadığım kayıplar itti. Çok genç yaşta yakın arkadaşlarımı kaybettim, sonrasında babamı kaybettim. Bunlar belki iç dünyamı eşelememe ve dışarı dökmek istememe sebep oldular. İkinci bir sebepse yazmaya, müziğe, sanata karşı her zaman bir olmasının yanı sıra bunlarla kendime bir dünya yaratabilmek, kendime ait bir dünyam olmasını sağlayabilmek hep istediğim bir şeydi. Kitap okurken de mesela hep bunu düşünürdüm, yazar böyle bir dünyayı nasıl kurmuş olabillir? Ben acaba kurabili miyim? Sanıyorum bu merak beni yazmaya itti.

“Başucumda Müzik” kişisel görüşüme göre müthiş bir kitaptı, sonrasında ise köşe yazılarınızdan derlediğiniz “Çok güldük, ağlamayalım” geldi ve ardından uzun bir ara… 10 yıl gibi bir süre sonra “Yaz” kitabınız çıktı.  O arada bir de caz albümünüz çıktı. Televizyon programları da bir tarafta… Tam olarak beni ben yapan budur dediğiniz kimliğiniz hangisi? Yazar, köşe yazarı, müzisyen, televizyoncu?

Esasında benim gerçek işim ve hayatımın ana ekseni yazı. Her şeyin temelinin yazı olduğunu düşünerek büyüdüm. Felsefe okudum, ordaki metinlerden etkilendim. Müzik de aslına bakarsanız yazı. Notalarla yazılan bir şey ve müzik de beni o denli etkiliyor. İşin özünde benim yaptığım her şey birbiriyle paralel olan, birbirini etkileyen ve de zenginleştiren şeyler. Ben de her zaman farklı şeyleri hep bir arada yapmayı seven bir çocuktum. Tek bir şeye odaklanıp bütün ömür sadece onu yapmak bana hep sıkıcı gelmiştir ve bende hayatı kaçırıyormuşum hissi uyandırır. O nedenle çok değişik ilgi alanlarım vardır ve bunlar arasında bölünürüm.

“YAPTIĞIM İŞİN O SAF TARAFINI HEP KORUMAK İSTEDİM.”

Peki özünüzde yazarsanız, yazmadığınız dönemde onun eksikliğini hissetmediniz mi hiç?

Kesinlikle hissettim. Eksikliğini ve de stresini hissettim hep. Yazar sıkışması denilen bir tutulma dönemi var. 10 sene ara verdiğim dönemde kendimi sorguladım, acaba böyle bir dönemde olabilir miyim diye… Ama içime sinmeyen daha doğrusu çok içimden gelmeyen, yeterince inanmadığım bir şeyi yazmak ve ya çalmak istemiyorum. Bunu bir tür profesyonel iş olarak görmek istemiyorum. Evet, bir bakıma öyle ama ben yine de yaptığım işin o saf tarafını hep korumak istedim. Bu çok tehlikeli bir inattı aslında. 10 yıl ara vermek bir yazar için ciddi bir süre… Unutulursunuz, başka bir kuşak gelir sizi tanımaz. Bu riskleri göze almıştım ben o ara verme döneminde. Sonrasında “Yaz” romanım çıktı. Yine farklı bir şey yazmak, yine içten bir şey yazmak istemiştim; o nedenle onu bitirmem de 3-4 sene kadar sürdü. Bundan sonra da bu kafayı değiştiremem. Hissettiğimde ve inandığımda yazıyor olacağım.

 

Yazmasaydım, anlatmasaydım delirirdim herhalde diyebilir misiniz? Peki, o delilik hali tam olarak nasıl bir şey? Hayatınızda hiç tattınız mı?

Yaşamadım. Şu sebeple yaşamadım; ben roman yazmadığımda da hep başka şeyler yazıyorum zaten. Ya köşe yazısı yazıyorum, ya müzikal yazıyorum ya da bale librettosu yazıyorum… Yani mutlaka bir şey yazıyorum. Ara dönemimde dizi, sinema filmi senaryosu yazmıştım. O yüzden yazmayıp delirdiğim bir durum olmadı. Ama roman gözbebeğimdir. O bence sanat eseri olmalıdır. Bir romanı uçakta okuyup orda bırakmak istemem. Kendi yazdığım bir romanı ikinci kez okuduğumda da beğenebilmek isterim, beni etkilesin, bana bir şey hissettirsin isterim. Kitaplığımda duran romanların arasına koyabileceğim bir kitap olsun isterim.

“YAPTIĞIM İŞLERİN TAMAMI ASLINDA HAYAL.”

“Aslında Hayal” neden yazıldı? Siz kendinizi bir hayal içinde yaşıyor gibi mi hissettiniz hep?  Kitabınızın adı neden “Aslında Hayal”?

Benim yaptığım işlerin tamamı aslında hayal. Hepsi hayal dünyasından gelen, hayal kurarak gelişen şeyler. Roman yazmak, müzik yapmak, beste yapmak… Ve benim yazıya başlangıç noktam da bir hayalle çıktı. Çok hayalperest bir çocuktum. “Yaz” romanımda da buna bir gönderme yapmıştım. Hayaller oturabileceğimiz en büyük evdir. O evde kimse size sınır koyamaz, duvarları da siz yerleştirirsiniz, çitleri de… Bu hayalleri beyaz bir sayfaya yansıttığınızda da işte roman oluyor. O yüzden de romanımın adı “Aslında Hayal”.

Bu zamana kadar onlarca röportaj yapılmış sizinle. Peki, hiç içinizden geçirdiğiniz bir soru oldu? Bunu neden sormuyorlar, benimle ilgili bunu neden merak etmiyorlar dediğiniz bir şeyler?

Bugüne kadar o kadar çok röportaj yapıldı ki benimle, yüzlerce desem sanırım yalan olmayacak. O yüzden bu da bana kaldı, ortaya dökülmedi dediğim bir gizlim yok. Olsaydı da herhalde şu an söylemezdim.

“BİZİM GİBİ ADAMLARLA UĞRAŞMAK, BİZİ İDARE EDEBİLMEK BİRAZ ZORDUR.”

“Kürşat Başar gibi kadın ruhundan anlayan erkek var mı?” konusu, pek çok kişinin ortak düşüncesi. Nasıl oluyor bu? Ailenizdeki kadınlarla çok mu iç içe büyüdünüz? Kadınları çok mu iyi tanıyabildiniz ki onları iyi anlayabiliyorsunuz?

Doğru, ailemdeki kadınlarla çok iç içe büyüdüm. Bu bir sebep olabilir. Bunun dışında bir yazar aynı zamanda iyi bir gözlemci olmak zorunda. Empati yeteneğine sahip olabilmek zorunda, bazı noktalarda olaylara başkalarının gözlerinden bakıp yorumlayabilmek zorunda. İnsan anlayamadığını yazamaz ki… Biraz da insanların benim hakkımda bunu söyleyebilmesinin sebebi, benim yazdığım tür romanlar insanların daha çok duygularını, iç bilinç akışını ortaya döken ve de birinci tekil şahısla yazılan, kendi yaşadıklarınmış gibi hissettiren roman türüdür. İnsanlar kitaplarımı okuduklarında oradaki karakterlerin, özellikle kadın karakterlerin, iç düşüncelerini, olaylara yaklaşımlarını görünce, benim kadınları iyi anladığım izlenimine sahip oluyorlar.

Özel hayatınızda da romanlarınızda yazdığınız gibi empati gücü yüksek yaklaşımları olan bir Kürşat Başar mısınız? Anlıyor musunuz onları gerçekten?

O tabii çok zor. Yazı farklı bir dünya. Yazdığınız karakteri de sonuçta siz yazıyorsunuz, dolayısıyla yazarken onu yontuyor, biçimlendiriyor, değiştiriyorsunuz. Yani yazarken sizin karakteriniz bölünüyor ve yazdığınız karakterleri ortaya döküyor. İlişkideyse iki kişisiniz. O yüzden yazdığım derecede kadınları anlayabiliyor muyum? Zor…

Sizin kadınları anlamış olmanız dışında ne tür kadınlar sizi anlayabiliyor, ruhunuza hitap edebiliyor?

Ah nerde… (gülüyor) Aslında bilemiyorum, hiç düşünmedim nasıl kadınlar ruhuma hitap ediyor diye. Genelde bir sanatçıyla yani bir şeyler yaratmakla kafayı bozmuş insanlarla, bir kadının beklentileri çok çakışmayabiliyor. Bizim gibi adamlarla uğraşmak, bizi idare edebilmek biraz zor bir şeydir. Biraz anlayış, biraz sabır gerektirir. Kadının sıradan beklentilerin dışında beklentileri olmasını gerektirir.

Bize kısacık bir aşk tanımı yapıcak olsaydınız…

Sürekli görmek istediğiniz, sürekli içinizde hissettiğiniz biriyle yaşanır aşk. Aşkı yaşamak sürekli yan yana, birlikte olmayı gerektirmez. Düşündüğünüzde, bir saniyeliğine bile aklınıza geldiğinde mutluluk veren biri olmalı. Ya da heyecanlandıracak, belki korkutacak… Sizde gerçek bir duygu yaratacak bir şey olmalı aşk ve gerçek bir duygu yaşamaktır aşk.

Hala aşkı bulabileceğinize inancınız var mı?

Tabii canım her zaman var. Aşksız olmaz!

“MÜZİK DE ÇOK ESKİDEN BERİ UĞRAŞTIĞIM BİR İFADE BİÇİMİM.”

“Hayatım boyunca hep bir arayıştaydım ve… ile  birlikte bu arayışım sona erdi. Artık aradığımı buldum.” Cümlesini nasıl tamamlardınız, yoksa bu cümle hala tamamlanamamış bir cümle mi? Hala bir arayış halinde misiniz?

Bütün yaptıklarıma, sanatıma bir arayış da denilebilir. Ben bunları yapmak istiyorum sonuçta… Ama bu bir arayış mı, alışkanlık mı, hayat tarzı mı yoksa aradığını bulmak mı bilemiyorum.

Peki ya müzik? Bu aşk nasıl, ne zaman doğdu? Sizin yeni ifade biçiminiz mi?

Müzik de çok eskiden beri uğraştığım bir ifade biçimim. Ne yazık ki yeterince vakit bulamıyordum. Televizyon, gazete derken müzik ön plana çıkartamadığım bir yönüm olarak kalıyordu. Sadece evimde kendi kendime çalıyor, besteliyordum. Ne zaman ki vakit buldum, bana zaman doğdu, ben de bu hayalimi de gerçekleştirmeye koyuldum. Çok sevgili dostlarım da benimle beraber müzik yapmayı kabul edince, albümüm doğdu.

 

KUTU

KISA KISA…

– Betimlemeyi en çok sevdiğiniz zaman hangisidir?

İlkbahar sabahı…

-Anlatmaktan çok hoşlandığınız şehir hangisidir? Hangi yönü sizi etkiliyor?

İstanbul. Doğup büyüdüğüm şehir, çocukluk, gençlik anılarım burada… Beraber büyüdük, beraber değiştik, her yönüyle beni etkiliyor.

-En çok hangi yaş grubunun sizi takip etmesi hoşunuza giderdi?

Tabii ki her yaş grubunun.

-Hayal dünyanızı bu kadar genişlemesine sebep olan olaylar nelerdir?

Ben doğuştan hayalperesttim. Babam bana film adam derdi (gülüyor). Her olayı film çevirir gibi başka türlü yorumlardım, süslerdim. O yüzden benimki doğuştan diyebilirim.

– Kürşat Başar’ın içinde en yoğun barındırdığı his ne?

Heyecan… Her şeye karşı heyecan duyuyorum. Her yeni başlayacağım şeye büyük bir heyecanla başlarım, bir kitap olsun, yeni bir proje olsun, yeni bir ilişki olsun… O heyecanı duymayı bıraktığım noktada o şeyi yapmayı da bırakırım. O yüzden beni canlı tutan en yoğun his heyecan.

 

Bir önceki yazımız olan SİNEM GÜVEN-SEMİH YALMAN:“SANA BAHŞEDİLEN NEFESİN HAKKINI VERMEK LAZIM” başlıklı makalemizde dreamstalk, intowndergisi ve markalar dolap beklemez hakkında bilgiler verilmektedir.