MODA

MODA GEÇER, GERİYE STİL KALIR

Yazar  | 

KİMİLERİNE GÖRE O ŞANSI YAVER GİDENLER ARASINDAYDI KİMİLERİNE GÖREYSE DEHASIYLA ZATEN OLDUĞUNDAN BAŞKA BİR ŞEYE DÖNÜŞMESI MÜMKÜN DEĞİLDİ.

TUTKUSUNUN PEŞİNDEN GİDEN YVES SAINT LAURENT, BAŞKA BİR DÜNYA HAYAL ETTİ. İÇİNDEKİ SESİ DİNLEDİ VE BU SESİN TÜM TONLARINI BİZE ANLATTI. MODANIN MERKEZİNDEYKEN MODA KAVRAMININ İÇİNİ BOŞALTACAK KADAR DA CESURDU. BELKİ DE BU YÜZDEN TÜM ZAMANLARIN EN İYİLERİ ARASINDA OLMAYI BAŞARDI

Yves Saint Laurent kendisine yöneltilen “Zariflik nedir?” sorusuna, “Pantolon, balıkçı yaka ve yağmurluk” yanıtını vermişti. Bugünün kadını düşünüldüğünde sizce de bu cevap ilginç değil mi? Bu cevap, Laurent’in zamansızlıkla yarışan stilini ortaya koymaya yetiyor. Bizi 60’larda tanıştırdığı stilinin etkileri ise bugün dahi sürüyor.

 

Cezayir’den YSL’e

Sigorta şirketi yöneticisi Henri Donat Mathieu Saint Laurent’ın oğlu olarak dünyaya gelen Yves Saint Laurent, 1 Ağustos 1936 tarihinde, Cezayir’in Oran şehrinde doğdu. 14 yaşında kağıt bebeklerden mankenler yaratıp kendi markasını hayal etmeye başladı. Cezayir’in mutlu çocukluğundan sonra tüm hayatını etkileyecek olan modayla Christian Dior’un yanında çalışmaya başlamasıyla tanıştı. Burada Dior’un zarif ve gelenekçi tarzını, daha gerçekçi ve sokağa ulaşan bir çizgiye taşıma fikrinin ilk temelini oluşturmaya başladı. Laurent 1957’de, 21 yaşına geldiğinde üç yıl boyunca çalıştığı Dior’da moda evinin başına geçmesi ve bu mirası kurtarma sorumluluğunu alması gerekti. Dior’un ölümüyle sarsılan düşüncelerini toparlamaya ve böylesi önemli bir sorumluluğu yürütmeye çalıştığı dönemde Fransız Askeri Birliği kendisini doğup büyüdüğü güzel ülkesine karşı savaşması için orduya aldı. Hayatın kendisini her alanda sınadığı bu dönemde Laurent, aşırı tepkilerini gizleyemedi. Askerden azledilerek ruh ve sinir hastanesine nakledildi. Sağlık bulacağı ve aklındaki soruları yanıtlayacağını sandığı bu yer, elektroşok tedavisi göreceği işkence evinden başka bir şey olmayacaktı.

Yves Saint Laurent, tedavisinin tamamlandığı 1962 yılında artık daha fazla Dior’da kalamayacağını fark etti. Kendi markasını oluşturmak, esaretle geçen zamanları dikişiyle özgür kılmak istiyordu. Sevgilisi Pierre Bergé’den aldığı destekle zorlukları geride bırakarak, tasarımda çığır açacak yeniliklere imza attı. Bu sevgi bağı nedeniyle çok fazla sorguya maruz kalsa da, en kötü günlerin dert ortağı Bergé ile hayat, yollarını ayırdıkları 1976 yılına dek mükemmel gidecekti. Bu tarihten sonra da profesyonel bağlarını koparmayan ikili YSL markasını sokaklara taşıyacaktı.

 Ve yeni hayat

Yves Saint Laurent, diğer insanlara oranla dünyaya çok başka gözlerle bakıyordu. Bu fark gençlik yıllarında edindiği ekstrem deneyimlerden, cinsel kimliğinden, içinde bulunduğu çevreden ya da sınır tanımaz hayal gücünden mi besleniyordu, bilinmez ancak ortada bir gerçek vardı. Laurent’in bulunduğu yüzyıldan çok daha ötesini gören gözleri bu durumu şöyle değerlendirecekti: “Benimle sokaklar arasında her zaman bir aşk vardı ve olacak da… 1971, gördüğümüz en güzel yıllardan biri olarak tarihe geçecek. Çünkü moda sonunda sokaklara taştı.” Moda dünyasındaki en bilindik gerçeklerden biri, Coco Chanel’in kadınları özgür kıldığıdır. En az bu gerçek kadar çarpıcı bir kabulü de Yves Saint Laurent’a sunmak gerekir. Çünkü Chanel ile özgürleşen kadınlar, Yves Saint Laurent ile bir erkek kadar insan, yaşamda tek başına sorumluluk alacak kadar güçlü olduğunu hissetti. “Bunca yılla beraber öğrendim ki, önemli olan elbisenin içindeki kadının kim olduğu.” sözüyle Laurent bunu bir adım ileriye götürmeyi başardı.

1945 yılına dek oy dahi kullanamayan kadınlar için Laurent’li bir devrim başladı. Yves Saint Laurent’ın imza attığı, skandal yaratan ilk tasarım transparan bluzlar oldu. Kadın vücudunun korselerden çıkıp, bu cüretkar bluzlara gireceğini o dönem kimse hayal edemedi ama bir prens geldi ve tüm bilinenleri alt üst etti.

Yves Saint Laurent, bazı zamanlarda stili anlatmak zorunda kalıyor ancak yaptığı açıklamalar bile anlaşılmasına yetmiyordu. Pantolon giyme özgürlüğü bulunmayan kadınlardan söz açıldığında Laurent şu yorumu yapacaktı: “Kadının hak ettiği eşitliği, simgesel olarak bile olsa erkek kıyafetlerinde bulmaya çalışıyorum. Vücuda yüklenen bu anlamsız mübalağaları itidal ve saygıyla karşılıyor ancak tüm saçma heveslerinizi bir kenara fırlatarak normları değiştiriyorum. Güzellik mi? Güzellik bu noktada, artık konu dışı kalmaya mahkum oluyor. Geldiğimiz noktada itibar edilen, şok etkisi yaratabilmek, bir ufukta yaşamaya alışmış olanları başka bir ufka taşıyabilmek. Ürettiklerim karşısında ne hissediyorsunuz? Bu tamamen subjektif bir duygu… Kişisel olarak görünüşten ziyade, insanın kendine has işaretlerinden haberdar olmakla ilgileniyorum. Bunun dışında kalanlar ise ya bir siluet ya da bir hiç…”

Kadın modasına maskülen bir etki yaratan smokin, kravat , papyon gibi aksesuarların yanı sıra pantolonu kazandıran Laurent hayatı boyunca koleksiyonlarında, tek tip denilen formların dışında basit ama ufak detaylarla nasıl şık ve seksi olunacağını anlattı. Kimileri onun bu tavrını modada anarşizm olarak nitelendirse de, Laurent kendi deyimiyle kadınlara hizmet etmekten hiç vazgeçmedi. 1 Haziran 2008 tarihinde 71 yaşında hayata gözlerini kapadığında geride sadece ışıldayan üç harfli bir logo değil, modanın kalbine kazınan ölümsüz bir stil bıraktı.

Bu yıl vizyonda izlediğimiz Yves Saint Laurent’in hayatını anlatan film, ünlü modacıyı yakından tanımak isteyenler için iyi bir seçim…

Bir önceki yazımız olan EN BÜYÜK ZARAFET, REDDETMEKTİR! başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.